24 Aralık 2009 Perşembe

"Ben büyüü, ben İdil bebe abla ol"

"Ben büyü(düm), ben İdil bebe(ğin) abla(sı) ol(dum)"
Başlıktan da anlaşılacağı üzere Defne hanım artık kendi derdini kendi anlatıyor, tabii en geniş zamanlamalarla ve en yalın, duru bir Türkçeyle :) Bu da yakın bir zamanda burayı da benden devralacağına yorulabilir mi? Neden olmasın... Tabii bunun için güncelleme hızımla yarışabilmesi ve pek bir aşina olduğu (!) teknolojiye bir merhaba demesi gerekecek. Eh en olmadı o söyler ben yazarım bir süre sonra.. Haa söyler mi derseniz, söyler. Her zaman anlatacak pek çok şeyi var çünkü Defneciğin.

Merak edenlere, Defnenin bir günü nasıl geçer diyenlere, olayın magazin kısmı nerede diyenlere... işte buyrun: Defnekuş'un haftaiçi günleri anneannesiyle geçiyor (mininu anaane), genellikle günü kitap okuyarak, küçük oyunlar oynayarak geçiriyorlar. Öğle yemeği sonrasında, Defne "şimdi uyku zamanı" diyerek şekerleme hazırlıklarını yapıyor. Kuşlardan öğrendiğimize göre, öğle uykusu sonrasında yatağına değen bir sihirli el ile yatak dans pistine dönüyor ve Defne hanım, "başka müzik"lerle dans ediyor.
Bazen ablacığı da ziyarete geliyor Defne'yi. Giderek daha iyi oyun arkadaşları olduklarını söyledi aynı kuşlar. Bir süper ikili yoldaymış diye duydum laf aramızda...

Bu arada Defnecik Adana'da Çınar ve İdil'i ziyaret etti. Çınar'la şimdilik "ne seninle ne sensiz" bir ilişkileri var. El ele tutuşup gezmeyi seviyorlar ama işte çocukların birbirine sevgi gösterme zamanları denk gelmeyince arada bozuştukları da oluyor. Zaten ne yalan söyleyelim, Adana tatilinde en ağırbaşlımız İdil bebekti. Altı temiz, karnı tok, sırtı pek olduktan sonra hiç naz niyaz etmedi yavrukuş. Ama ayaklanınca neler yapacak göreceğiz :)

Defnekuşla rüyalarımızı da anlatıyoruz birbirimize. Kendisi genellikle eşekler görüyor ne hikmetse:p Sonra hangi eşekler var sayıyoruz, anne eşek, baba eşek, çocuk eşek, bi de "aylinteyze" eşek var. Ne yapalım, bütün teyzeleri "aylin teyze" sandığını varsayıp, görmezden geliyoruz. Hey küçük Defnekuş, bakalım daha neler yapacaksın bize :)))

Bu arada Defnekuş pek iyi, pek güzel, lakin annesine sevgisi bazen pek yoğun oluyor. Her işini anneciği yapsın istiyor, hani biz de soruyoruz sevgiden mi kuzucuk bu eziyetten mi diye ama henüz yanıt alamadık. Hem ben diyorum ki, bu da illaki bir dönemdir, geçecektir. Heey uzmanlar... öyledir di mi ??

27 Haziran 2009 Cumartesi

Evet, hala büyüyor ve büyüyor...

Ne çok zaman geçmiş ve ne çok şey yapmışsın sen Defnecik, kısacık zamanda bile öyle çok maceran oldu ki, teyzenin gözü korktu yazmaya ve korktukça da zaman geçti. Eh, bu da sana şimdiden kıssadan hisse olsun, ertelemeyesin yapacaklarını :)
Madem öyle sondan başlayalım anlatmaya... Mesela artık teyze bile demeye başladı defnekuşu, (yok canım, siteyi güncellemeye karar vermemde bunun hiç etkisi yok:) Zaten bu olay da kendisine verdiğim bir ültimatomun hemen ardından gerçekleşti. Zira, Defne hanıma, kendisine bahşedilen ''teyze deme'' hakkını kullanması için son bir ay vermiştim... Aaa, bir hafta sonra teyze -daha doğrusu deeşe- demeye başladı küçükhanım.
Tabii onun dışında da pekçok kelimeyi söylüyor, en azından çaba gösteriyor, söyleyemediklerini de ''baabiş'' diye, onun dilinde ''işte öyle birşey'' anlamına geldiğini sandığımız bir kelimeyle karşılayıveriyor.

Bu arada, mayıs ayında yine Aksaz'daki tatile, bu defa daha kalabalık bir kadroyla katılan defne, deniz kenarında inşaat işlerine olan ilgisini açıkça ortaya koydu. Denizden kovasına doldurduğu su ve kumları, babasıyla birlikte arsa karşılığı inşa ettikleri büyük rezidans'a malzeme olarak taşırken, çevredeki çocukların onu baştan çıkarıp oyuna davetlerine hiç aldırış etmedi.
Bu arada çevredeki çocuklar derken, anne, baba, bilumum akraba ve tanıdıktan oluşan büyüklere her dediğini yaptırmanın yolları üzerinde uzmanlaşan Defne hanım, henüz kendi boyutlarına yakın varlıklarla nasıl bir iletişim kuracağına karar veremedi.
Genellikle karşılarında durup seyretmeyi tercih ediyor şimdilik. Evet, sempatik şeylere benziyorlar ama birlikte ne yapılabilir, pek emin değil gibi.

Günlük hayatın normal rutininde gündüzlerini anneannesiyle geçiren Defnecik, şimdiden ayşegül külliyatını devirmiş durumda. Bunun dışında günlük gazeteleri takip ediyor, okuduğu metinleri hemen yeni bir dile (biz henüz ne olduğunu bilmiyoruz) çeviriyor. Sinirlendiği köşeyazarlarının olduğu sayfaları top haline getirip gözünün önünden uzaklaştırıyor. Artık daha ne diyeyim, küçük bir alim olma yolunda hızla ilerliyor :)

Tabii Defne'yi sevenler, her zaman bu sevgilerine karşılık göremeyebiliyor. Duyduğumuza göre ''Uzmanlar'' araştırmış, incelemiş ve demiş ki, çocukların değişik değişik dönemleri oluyor. Bu küçükhanım da bazen bizlerle oyunlar oynayıp eğleniyor, ama an geliyor ki, annem de annem diye tutturuyor. Defnecik, annesini çok seviyooor, evet, biz de annesini çok seviyoruz çünkü huysuzlanacağı geldiğinde hemen ona gidiyor :) [Edit: çünkü annesi de sevilmeyecek gibi değil :))]

Neyse işte, laf uzadıkça teyze hanımın da dili dolanmaya başladı, artık kalanları bir sonraki yazıya bırakıyor.
Bitirmeden önce, Defne'nin yeni lazımlığı ile ''çişini söyleme'' aşamasına da bir adım atmış durumda olduğunu merak edenlere duyuralım.
Gelecek sayıda: yağ satarım, bal satarım... baabiş, baabiş....

27 Aralık 2008 Cumartesi

Defne işin zor kısmını halletti, yürüyor... anne diyor... geriye ne kaldı ki???

Doğan büyüyor diye bir söz vardır. Test ettik, onayladık. Doğan büyüyor, Defne bize bunu canlı canlı gösteriyor...
Bir yaşını devirdikten sonra Defne hızla yol aldı da, şu site bir türlü yetişemedi hızına... Neyse söylenmeyelim de anlatmaya başlayalım o zaman.
Bir kere annesi işe başlayan Defne, anneannesini hiç üzmüyor. Öyle uslu ki, uyu denince uyuyor, yemek vaktinde yemeğini yiyor, anneannesini yormadan, onunla oturup oynuyor... (Anneannenin internetle işi olmadığını göz önünde bulundurarak, yalanlamayacağından emin olabilir, veee Defne hanım lehine bazı çarpıtmalar yapabiliriz bu konuda:). Neyse, biraz abartmış olsak da, anneanneyi pek o kadar da zorlamıyor, gördüğümüz kadarıyla. Belki de bu küçükhanımlar, küçükbeyler anlıyorlar kimin ne kadar enerjisi var, ona göre talepte bulunuyorlar.
Bu arada, önce koltuklara tutunan, sonra ayakta dengesini bulmaya çalışan, bir adım atıp popo üstü oturan Defne, bütün bu aşamaların ardından bekleneni yaptı ve yürümeye başladı. İlk yürümeye başladığında, evde kimi bulduysa 'tut elimi, dön baba dönelim' şeklinde bütün evi gezeliyordu. Sonradan kendisi keşiflere başladı. Tabii her çocuk gibi oyuncaklardan ziyade evdeki bilumum gereksiz malzeme ilgisini daha çok çekiyor. Mutfak dolaplarını açıp içinden kepçe neyin almak, CD'leri tek tek boşaltmak, ayrıca her türlü boyunu aşan şeyi bir yerden bir yere taşıyarak kargoculuk kariyerinin ilk adımlarını atmak... Tabii bunlar bize enteresan geliyor ama Çınar'a bir bakıyoruz, o da aynı yollardan geçmiş. E, payımıza düşen kıssadan hisse de, ne kadar biricik olduğunu düşünse de insanoğlu, aşağı yukarı benzer süreçlerden geçiyor galiba diye düşünmek oluyor...
Bu arada adı geçmişken Çınar'ın Kurban Bayramı münasebetiyle gerçekleştirdiği ziyaretleri de anmadan bitirmeyelim hikayemizi. Çınar, artık bebeklikten çıkıp çocuk kategorisinde kendisine sağlam bir yer edinmiş. Bu nedenle Defne'ye daha sıcak bir yaklaşım sergileyip, bazı ganimetlerini (şekerler) onunla paylaşmaya gönüllü olsa da, Defne henüz bu müttefiğin önemini kavrayabilmiş değil. Ama biz dışarıdan bakanlar eskiye göre bir yakınlaşma sezdik mi? Büyüklere sorarsak, kesinlikle sezdik!!
İşte böyle. Anlatacak hikaye elbette çok ama daha fazlası için Defneseverlere, bizzat bir ziyaret gerçekleştirmeleri tavsiye olunur...

5 Ekim 2008 Pazar

ne çok zaman geçmiş yahu, defne 1 yaşını devirdi

Defne büyüyüp de kendi derdini yazıya dökmeye başlayana kadar bu işi üstlenen teyzesine çevreden pek bir veryansın geldi. Neden bu site güncellenmiyor diye... E hak vermemek de biraz zor. Zira pek bi olaylar olmuş Defneciğin hayatında şu geçen zamanda.
Öncelikle Defnenin artık 4 tane dişi var. Son zamanlardaki mızırdaklığına bakılırsa, 5 ve 6.'lar da yolda. Bu arada Defne, kendisi hakkında tembel tanımlaması yapanları utandırarak emeklemeye ve sıralamaya (tutuna tutuna yürümeye) başladı. Ama küçükhanım bir yerden bir yere gitmek istediğinde her anını sevdikleriyle paylaşmak istediği için (!) tek başına emeklemektense yürümeyi tercih ediyor. Yani size elini uzattığında anlayın ki siz bu eli tuttuğunuzda o diğerini uzatacak ve siz evin içindeki uzun turunuza başlayacaksınız.
Bu arada Defne'nin çok sayıdaki ziyaretçisi içinde en önemlisi, ta Adanalardan gelen kuzeni Çınar'dı. Kendisinden 1,5 ay büyük Çınar'la birbirlerine görünür seviyede pek yüz verdikleri söylenemez. Ancak bu ikinci karşılaşmalarında ilkine göre daha yakın tavırlar sergiledikleri de bir gerçek. E, ne de olsa gelecekteki yaramazlıklarda birbirleri için önemli müttefikler olacaklar :)

Bu arada geçtiğimiz ayın 18'inde ilk doğumgününü kutlayan Defne artık tüm yasaklardan kurtuldu ve bizlerle aynı yemekleri yemeye başladı. Ama yemek yerken en önemli isteği, elinde katık edecek birşey de olması. Çorbayı annesi içiriyorsa, ekmeğini kendi elleriyle yemek istiyor anlayacağınız.
Eğer "Bak sen şu işe, Defne bir yaşını doldurmuş, bir arayayım da tebrik edeyim" diyecek olursanız, annesiyle konuşurken arkadan duyacağınız çığlıklar Defne'nin normal halidir :) Zaman zaman çığırtkanlık katsayısı artan Defnecik, ileride uzun uzun dert anlatmayı (!) sevecek gibi görünüyor. E, ne yapsın kuzucuk, herşeye o kadar şaşırıyor ki. Etrafında hergün yeni yeni şeyler görüyor. Sonra da "oo" diyen şaşkın yüz ifadesi ile tam şirinlik muskası oluyor :)

Şimdi Defne'nin önündeki en büyük aşama, gündüzleri anneciğinden ayrılmak olacak. Yarından itibaren annesi işe başlayınca, Defne anneannesiyle neler yapacak hepimizin merak konusu...

23 Nisan 2008 Çarşamba

Defnecik oldu 7 aylık

Küçük Defnemiz, - ki aslında artık eskisi kadar küçük değil, zira en son 8 kiloyu aşmıştı :) - artık 7. ayını doldurdu bile...
Şimdi biz bakıyoruz bu Defnecik'e, hiç ilk günlerdeki haline benzemiyor. Başlangıçta esmer, siyah saçlı bi bebişken, önce saçları gitti keltoş oldu. Şimdi biraz saçları çıktı ama onlar da sarı sarı :) Gözlerinin rengi konusunda ise görenler arasında bir fikir birliği yok.
Bu aralar dişleri kaşındığı için gördüğü herşeyi ağzına sokma çabası içerisinde olan Defnecik, maalesef biraz tembel... Emeklemeyi öğrensin diye yüzüstü yere bıraktığımızda, bir modern dansçı edasıyla kafasından başlattığı bir hareketle yine sırt üstü dönmeyi beceriyor.

Bu arada Defnecik artık yemek yemeye de başladı. Tabii bu geçiş aşaması pek kolay olmuyor. Küçükhanım acaba hangi sebze ve meyveleri seviyor diye sürekli test halinde annesi. Ama pek de tutarlı değil şimdilik, önce yediği bir çorbayı ikinci kez verince pufff diye geri iade edebiliyor. Eveeet, bu sıralar favori eylemlerinden birisi de bu :)
Bazen keyfinden de yapıyor ama sinirlendiği zaman da kendini sıkıp sıkıp pufff diye tükürme eylemi, etkili eylemlerinden biri :)

Neyse Defnecikten haberler şimdilik bu kadar. Kendisi yakında tatil planları yapıyor, oradan da maceraları çıkacaktır illa ki :p

5 Ekim 2007 Cuma

Göbek de düştü...

Defnecik 30 Eylül sabahı göbek bağını da düşürerek, annesinin karnındaki huzurlu hayatıyla olan tüm bağlarını koparmış oldu.
Sabah ablası Delfin tarafından keşfedilen bu gelişme, evde bir heyecan yarattı elbette.
Gerçi küçük kızımızın en küçük mızıldanması, evde bulunanları başında asker etmeye yetiyor.
Eh, bu yetmezmiş gibi, annesi, anneannesi, babaannesi, artık duruma göre evde kim varsa, uyurken bile gelip gidip Defne'yi kontrol etmeden duramıyorlar. Bu gidişle küçük kızımızın biraz şımarma olasılığı var. Zaten biz de o zaman Defne'yi annesiyle başbaşa bırakıp kaçmayı düşünüyoruz :)
Defneciğe ilişkin en yakın etkinlik, yarı kırkını uçurma kutlamaları olacak.
Bu arada oy kullanmayı unutmayalım, anneyle baba arasında bir rekabet oluşmuş diye duyduk. Destekçilerine duyurulur :)

19 Eylül 2007 Çarşamba

Başlarken...